GALATASARAY LiSESi 108. DÖNEM ANI YAZILARI
Bugun 18 Haziran 2011 Cumartesi. Burgazada’dayim. Sakin bir gun. Dun bircok ogrenci lise diplomasini aldi. Kimileri ise mezun olmadi belki.
Aynen, 35 yil once benim olamadigim gibi.
Sanirim cogunuz Galatasaray Lisesi’ni nasil bitirdigimi biliyorsunuzdur. Hatirlamayanlar icin kisaca yazayim. Ben, Galatasaray Lisesi’ni, fen bolumunde okumama ragmen, tek Felsefe dersinden sinifta kaldigimdan, ancak Danistay karari ile kasim ayinda bitirebildim. Felsefe hocam ise, gectigimiz sali aksami cemiyeti ziyarete gelen M.Verhelst'ti. Kendisi ile son sinifta buyuk kavgalar yapmistim. Danistay karari ile mezun oldugumda ise birbirimize girmistik. Aradan tam 35 sene gecti. Simdi dusunuyorum da, M.Verhelst, benim hayatimi kokunden degistirmis. Hayat, rastlantilar ve tesadufler uzerine kuruludur derler ya... Tamamen oyle. Simdi biraz geriye gidelim. Yil 1976. Galatasaray son siniftayim. Benim Galatasaray’li olmama ve dolayisi ile de Galatasaray Lisesi’ni tercih etmemde en etkili olan kisi, isiklar icinde yatsin, enistem Dr. Fikret Erkman’dir. Kendisi, lisemizin 1938 yili mezunlarindandi. Fenerli bir baba ve BJK’li bir anneden, ayrica yine fenerli bir agabeyim olmasina ragmen beni cok kucuk yaslarda Galatasaray’a asik etti. Cok muhterem bir insandi. Evet, ne demistik? Yil 1976, enistem rahatsizlandi. Sisli’de Osmanoglu Klinigi’nde yatiyor. Okuldan, pardon artistler kahvehanesinden ciktim, enistemi ziyarete gittim. Ozel bir odada tek basina yatiyor, oldukca halsiz gorunuyordu. Biraz Galatasaray’dan konustuk. Bana; “Mektep bitiyor, haylazlik yok degil mi evlat?” dedi. Icimden, “Yahu eniste, sen bilmez misin bu mektebi? Haylazlik yapilmadan bu mektep biter mi?” diyecegim ama agzimdan bir anda “Evet bitiyor” diye cikti. Sonra kendisine, “Hadi eniste, bir an once iyiles de, su diplomami hep beraber kutlayalim” dedim. Basini soyle hafifce bana dogru cevirdi... “Evlat, ben doktorum. Durumumu bilirim. Ben artik buradan cikamam” dedi. Yildirim carpmis gibi oldum bir anda. Ne diyecegimi bilemez kroke bir vaziyetteyken o devam etti. “Bu aileye, artik yeni bir hekim gerekiyor. O da sen olacaksin. Tamam mi?” Allak, bullak vaziyetteyim. Ulan doktorluk kim, ben kim? Tip Fakultesi nerede onu bile bilmem. Hadi onu da biraktim, birisi bana mesela bobrekler ne ise yarar dese, hic anlamam. O zamanlar, ne ise yaradigini bildigim tek bir uzuv var. Gerisi zaten beni ilgilendirmiyor. Agzimdan her nedense “Tamam” lafi cikti. Enistem, cok iyi bir doktordu.Son teshisi de dogru cikti. O hastahaneden cikamadi. Uzun sure kendime gelemedim. Hayatimda, ailemden cok sevdigim bir kisiyi kaybetmenin uzuntusunu ilk defa o zaman yasadim. Enisteme “Tamam” demistim, demistim de, ama nasil doktor olacagim ki? Dusundum, dusundum sonunda buldum. Bir onceki sene mezun olan Sururi Ozkilic (Bugun Ornoram Fizik Tedavi Merkezi’nin sahibidir) Agabey’im, butun sene okulun kapısında durmus ve sonunda kapagi Tip Fakultesi’ne atmisti. Demek, Tip Fakultesi’ne boyle giriliyordu. Hemen kapida nobete basladim. Artistler kahvesinde olmadigim veya Grand Cour’da mac yapmadigim zamanlar kapiya gidiyordum. Arada bir derslere de girdigim oluyordu tabii. Yahu, yine laf lafi acti, bu yazi yine pehlivan tefrikasina donecek. Biraz hizlanayim. Universite imtihanlarina girdik. Ben, kendimden umulmayacak, kimsenin de beklemedigi bir sekilde Edirne Tip’i kazandim. Ama gidemedim. Nedeni ise liseyi bitiremememdi. Iste, gectigimiz Sali gecesi cemiyete gelen M.Verhelst beni ogretmenler kurulunda dahi felsefe dersinden gecirmeyen hocamdi. Tek bir felsefe dersinden beklemeye kalmis, liseyi bitirememis, universiteye giris hakkini kaybetmistim. Danistay karari ile o yilin kasim ayinda mezun oldum, M.Verhelst ile de buyuk bir kavga yaptim. Arabasinin benzin deposuna seker attim. Neredeyse 1 ay boyunca, hergun saat 15:30’da Istiklal Caddesi’nde (o zamanlar Istiklal Caddesi trafige acikti) arabasi ile gecisini bekler, arka sag camurluguna usturuplu bir tekme yapistirirdim. Ilk zamanlar, kendisi arabadan iner, bir iki laf ederdi. Sonralari, sadece dikiz aynasindan bakarak kaderine razi oldu. Sag camurlugu artik iyice lastige yapismaya baslayinca ben de tekme isini biraktim. Iste, o M.Verhelst 35 yil sonra cemiyete geliyordu. Bunu kacirmamaliydim. O aksam saat tam 19:00’da cemiyetteydim. Saat 19:30 gibi geldi. M.Verhelst beni bu halimle tanimadi... Once ilk resmi cektirdim... ![]() "Beni tanidin mi?" dedim. "Hayir" dedi. Sonra yanimda getirdigim 108 mezuniyet yilligini actim... Bu resmi gosterdim (Bkz. Elimde tuttugum yilliktaki resim) "Tamam" dedi, simdi tanidim...", "En kotu talebemdin" dedi. Gulustuk... "Simdi bir resim daha" dedim ve yillik ile beraber bir resim daha cektirdik. Evet, gectigimiz 14 Haziran 2011 Sali aksami cektirdigim bu resimler, 35 yil sonra gelen barisin fotograflaridir. ![]() Bugun dusunuyorum da, ben M.Verhelst’in yerinde olsaydim, o zaman Hakan TROL Gencer’i mezun eder miydim? Asla... Oyle cok cektirmistim ki adama... Ben onun yerinde olsam, benim Danistay karari ile mezuniyetime bile itiraz ederdim. Sari ve kirmizi sevgilerimle.
Hakan TROL Gencer
18.06.2011
|